1

Varyemez Amca'nın Hayatı ve Serüvenleri - Bölüm 8.4 - Beyaz Istırap Deresi'nin Tutsağı

Don Rosa Anlatıyor;

Büyürken en sevdiğim Varyemez maceralarından biri, 1953 tarihli o eski "Klondike'a Dönüş" hikayesiydi (Uncle Scrooge Four Color 456). Hikaye, Varyemez'in yarım asır önce, Yukon altına hücumu sırasında tanıştığı bir salon kızıyla günümüzde tekrar buluşmasını konu ediniyordu. Bu "Işıldayan Goldie" adlı kız, anlaşılan onda uzun yaşamı boyunca tanıştığı herkesten çok daha büyük bir etki bırakmıştı. Hikaye müthişti, ama... bir şeylerin eksik olduğunu fark etmiş miydim?


Çeviri: Lenard - Kontrol: SToktan - Balonlama: Mandos

Yıllar sonra, 1960'ların sonlarında, "Çizgi Roman Hayranları Topluluğu"nun aktif  bir üyesi haline gelmiştim. Amerika'nın dört bir yanından eski çizgi roman hayranlarıyla mektuplaşarak kaybolan çizgi roman arşivimi (daha doğrusu kız kardeşimin arşivini!) yeniden oluşturdum. Üstelik daha önce hiç duymadığım harika Amerikan çizgi romanlarıyla tanıştım ve topladım. Yine de, herkes en sevdiğim karakterin Carl Barks'ın Varyemez Amca'sı olduğunu biliyordu. Ve bir gün, koleksiyoncu bir dostumdan, içinde 1953'te editörler tarafından hikayeden çıkarılmış dört sayfanın fotokopileri olan bir posta geldi.

Editörler, bar kavgası ve kaçırılma sahnesinin Disney anlatısına uygun olmadığını düşünmüştü. Hikayenin okuyucuyla eksiksiz olarak buluşması 1981 yılını bulacaktı. 

Barks, reddedilen sayfaların orijinallerine hâlâ sahipti, çünkü bunlar için ona ödeme yapılmamıştı. Ve bu "iyi sanatçı"nın kimliğinin izini süren ilk 'Çizgi Roman Hayranları', 1960'ların ortalarında onu evinde ziyaret etmiş ve bu kopyaları bizzat kendisinden almıştı.

Bu sayfaları hemen okudum. Varyemez'le salon kızı Işıldayan Goldie'yi altına hücum günlerinde gösteren, "Klondike'a Dönüş"ten bir geri dönüş sekansıydı. Beni, var olduğunu hayal bile etmediğim bir Varyemez'le tanıştırdılar! Genç! Enerjik! İntikamcı! John Ford'un kovboy filmlerinden fırlamış bir bar kavgacısı! Hatta belki mükemmel bir aşık! Barks'ın Varyemez'ini hayatım boyunca sevmiş olsam da bu dört sayfalık sekans benim için bir dönüm noktası oldu! Bir aydınlanma anı! Varyemez McVak düşündüğümden de büyük ve dahası romantik bir macera kahramanıydı! Gelecekteki çizgi roman kariyerimi çok fazla etkileyecek bir hikayeydi!

Bildim bileli bir Varyemez hayranı olduktan sonra, benim için açıklığa kavuşan genç Varyemez McVak'ın kayıp aşkının dramatik öyküsü - Egmont benden bu karakterin hayatını anlatan bir hikaye dizisi yaratmamı istediğinde - olayın içine balıklama atlamamın başlıca sebebiydi! Barks'ın, Varyemez'in hayatına dair bütün anlatımlarını uzun tek bir macerada kullanabilmek benim için bir rüya projesiydi! Fakat... Varyemez'in Yukon altına hücum günlerinin en sevdiğim kısmına geldiğimde ne yapacaktım? Barks'ın, Varyemez'in kayıp aşkıyla ilgili hikayesinin bütün amacının "Klondike'a Dönüş"te anlatılan yıllar sonraki tek karşılaşma, sadece bir kez buluşmuş olmaları olduğunu hissettim. Eski günlerde, ikisi arasında aptalca başka karşılaşmalar yaratarak en sevdiğim Barks sekansının güzelliğini ve dokunaklılığını bozmak istemiyordum. Böylece, kendimi Varyemez'in  tarihinde en sevdiğim zamanla uğraşmaktan kaçınmaya zorladım. Bunun benim için nasıl sinir bozucu (ama hakikat) olduğunu hayal edebiliyor musunuz?

Bu serinin okuyucuları meseleyi nasıl ele aldığımı biliyorlar. Varyemez'in Yukon günlerini anlatan üç  hikayemde, Varyemez ve Goldie'nin hiç etkileşimi olmadı. "Klondike'ın Kralı"nda, Dawson sokaklarında birbirlerini sadece uzaktan izlerler. "Yukon'un Kalpleri"nde (sonraki sayı), ikisi de bütün olay örgüsünü birbirlerine ulaşmaya çalışarak geçirirler. Ve "Dawson'a Son Kızak"ta (seriye dahil olmayan bağlantılı bir hikaye), Varyemez'in Dawson'a, bir anlamda Goldie'ye dönüş yolculuğunu asla tamamlayamadığını görürüz... şey, onu neden görmek istediğini de hiç açıklamadım, bunu okuyucunun hayal gücüne bırakıyorum. Bu üç öyküde sorunu zekice ve doğru biçimde çözdüğümü düşünmeme rağmen, bu hikayeler bittikten sonra doğal olarak, Varyemez ve Goldie'nin olduğu başka bir Yukon altına hücum hikayesi çizemeyeceğim için üzgün hissetmiştim. Ve bunun sonsuza dek içimde bir ukde olarak kalacağını biliyordum.

En sonunda aklıma parlak bir fikir geldi--Barks'ın dört sayfalık geriye dönüşünün son sayfasında, Varyemez'in Goldie'yi zorla Beyaz Istırap Vadisi'ndeki arazisine götürdüğünü görürüz. Devam eden karede zaman bir ay ileri atlar ve Varyemez'in, Blackjack Balo Salonu'nda onlardan çaldığı altın için madencilerin ne zorluklar çektiğini öğrenmesi amacıyla Goldie'yi bütün o zaman boyunca arazisinde çalıştırdığını öğreniriz. Ama... o can alıcı ayda ne olup bittiği hiç anlatılmaz!
 
İşte bu! O hikayeyi ben anlatabilirdim! Barks'ın hikayesindeki tek buluşmanın dışında, Varyemez'le Goldie'nin arasında yeni, ayrı bir buluşma içermeyecek, sadece Beyaz Istırap Vadisi'ndeki o kayıp ayda gelişecekti! Bununla birlikte, Barks'ın geçmişte geçen sayfalarında Varyemez'le Goldie'nin birbirlerine duydukları öfke ve nefretin, günümüzde geçen bölümlerinde yerini karşılıklı şefkat ve sevgiye bıraktığını görmüştük. Belki de hikayem bu duygu geçişi için bir imada bulunma cesareti gösterebilirdi.

Bunlar haricinde, bu hikaye hakkında yapılacak diğer açıklamalar, Vahşi Batı'nın beş gerçek şahsiyetini - Wyatt Earp, Bat Masterson, Yargıç Roy Bean, Butch Cassidy ve Sundance Kid'i kullanmam üzerine olacak. Benim hikayem, 1897 baharında, bu beş adamın hâlâ faal, yaşayan efsaneler olduğu bir zamanda geçiyor. Butch ve Sundance tren soymaya devam ederken, Wyatt, Bat ve Roy, on yıl ya da daha öncesinde kanun adamlığı kariyerlerinden hemen hemen emekli olmuştu, ve şimdi hepsi kumar ve sporla alakalı çeşitli organizasyon işleriyle uğraşıyorlardı. Wyatt'ın yarış atları ve salonları vardı, Bat ise bir kumarbaz ve spor yazarıydı, ayrıca üçü de ödüllü dövüş organizatörüydü. Wyatt'la Bat yakın arkadaşlardı, ve Bat'le Roy Bean'in Meksika'da düzenlenen (Amerikan yasalarından kaçınmak için) bir dövüşte birlikte yer aldıklarını keşfettim. Dahası, 1890'ların sonlarında Wyatt Earp, Dawson'ın hemen aşağısında, Nome, Alaska'daki "Dexter Salon"un sahibi ve işletmeciydi. Bat Masterson, Soapy Smith'i gerçekte tanıyordu (sonrasında Barks, Soapy Slick'i karakterini tasarladı) ve Roy Bean, Teksas'ta sahip olduğu "Jersey Lilly" adlı salon ve kumarhaneyi işletiyordu. Dolayısıyla, bu üç kumarbaz, salon sahibi, organizatör arkadaş ve meslektaşın Soapy Smith/Slick'in yardımıyla Dawson'da bir  kumar salonu açmak için bir araya gelmesi tamamen olasıydı.

Wyatt Earp'le genç Varyemez'i önceki bölüm, "Klondike'ın Kralı"nda zaten tanıştırmıştım. O zaman onu biraz farklı çizmiş ve Nome'daki salonunun adının "Dexter" yerine "İkinci Sınıf Salon" olduğunu söyletmiştim. Anlaşılan salonun adını hatalı bir kaynaktan almışım! Neyse ki son baskılarda bu isim düzeltildi. Wyatt'ın yüzünü neden değiştirdiğime gelince, bu hikayede onu ve Bat'i olabildiğince (köpek burunlu da olsalar) gerçek görünümlerine yakın çizmeye karar verdim. Keza, Roy Bean ve Butch Cassidy'i de oldukça benzer çizdim. Ama Sundance Kid'i köpek burunlu bir Robert Redford olarak tasarladığımı itiraf etmeliyim.

Ve bu hikayeyle beraber, o zamanlar bunu bilmesem de, Carl Barks'ın harika karakterlerinin maceralarını yazma ve çizme kariyerimi sonlandırdım.* Son yirmi yıl boyunca bu çizgi roman sisteminde katlandığım hâlâ büyüyen felsefi problemlerin yanı sıra, geleceğimde beklenmedik fiziksel sıkıntılar vardı. Yine de--geleceğin ne getireceğini bilmeden--"Beyaz Istırap Deresi'nin Tutsağı"nı tamamladığımda ve sonunda Barks'ın Varyemez McVak hikayelerinde en sevdiğim ana kişisel katkımı katkımı sunduğumda, bu karakterler hakkında anlatmak zorunda hissettiğim başka hikayem olmadığını hatırlıyorum. Geçen yirmi yılda anlattığım hikayeler için yoğun biçimde hissettiğim mecburiyet yoktu. Sanırım derinlerde bir yerde, işimin sona erdiğini biliyordum.

*Bu hikaye, 12 bölümlük orijinal dizinin bitimimden (1994) 12 yıl sonra (2006) çizildi.

Ufak Tefek Notlar

Kaz Yumurtası Külçesi: Bu bölümde, Varyemez'in külçeyi asla satmadığını öğreniyoruz. Oysa "Klondike'ın Kralı"nda muazzam zenginliğinin başlangıç noktası olarak resmedilmişti. Anlaşılan,  gözünde paradan daha kıymetli zamanların bir hatırası ve servetinin ilk parçası olarak saklamış. Bu durumda, Varyemez'in Beyaz Istırap Deresi'nden çıkardığı altın tozlarıyla zengin olmaya başladığını kabul edebiliriz.

Hatıralar Sandığı: İlk kez "Transvaal'in Dehşeti"nde karşımıza çıkmıştı. Varyemez'in seyahatlerinden etiketler kaplı sandık, bu bölümde tekrar devreye giriyor. Varyemez'in geçmişteki maceralarına ışınlanmak için oldukça iyi iş gören bu buluş, Don Rosa'nın ailesine ait eski bir sandıktan ilham almasıyla ortaya çıkmıştır. Serinin sonunda tekrar önemli bir rol üstlenecek.

Hayvanlara Saygı: Goldie'nin, Varyemez tarafından alıkonulduktan sonra, vadide karşılaştığı hayvanlarla arasının hiç de iyi olmadığını anlıyoruz. Barks'ın "Klondike'a Dönüş"ünün günümüzde geçen bölümlerinde ise Blackjack adında, evcilleştirdiği bir boz ayısı vardır. Goldie'nin, beraber geçirdikleri o ayda, Varyemez'in hayvanlara olan saygılı davranışından ve asla şiddete başvurmadan kurduğu hakimiyetten etkilendiğine şüphe yok! Aynı bilince günümüzdeki birçok insanın kavuşması dileğiyle...

Sivrisinek istilası: Alaska'ya bahar geldiğinde, eriyen karlarla oluşan sayısız su birikintisi, aç sivrisinek sürülerine yol açar! Klondike Altına Hücumu'nu anlatan çoğu hikaye, bu katlanılmaz sıkıntıyı dile getirmiştir. 1898'de, altın çılgınlığını haber yapmak için Yukon'a gönderilen Faith Fenton adlı bir gazeteci, sivrisineklerden korunmak için başını bir fileyle örtmüş olarak görünüyor.

                                  Karakterler

"Işıldayan" Goldie O'Gilt: 1953'te, Carl Barks "Klondike'a Dönüş" hikayesi için yaratmış, fakat bir daha kullanmamıştır. Goldie'nin karakteri için Kathleen Rockwell'den (daha bilinen adıyla "Klondike Kate"; Gerçekten Dawson'da yaşamış ve büyük servete ulaşmış bir salon kızı) ilham almıştır. Daha sonraları, diğer Disney sanatçıları tarafından 60 civarı hikayede kendine yer bulmuştur. "Klondike'a Dönüş"te, yaklaşık elli yıl sonra Varyemez'le tekrar buluştuklarında Goldie'nin artık yoksul durumda olduğu, ve Varyemez'in vadideki kulübesinde yaşadığı ortaya çıkar. Varyemez, kendisine olan eski bir borcunu (elli yıllık faizle bir milyar dolara tekabül ediyor) tahsil etmeye(!) gitmiştir, elbette Goldie'nin maddi durumu düşünülünce, bunu kimin daha fazla altın çıkarabileceği üzerine bir bahse dönüştürürler. Goldie, tesadüfen Varyemez'in eski altın zulasının olduğu bir alanı kazar ve bahsi kazanır. Varyemez, yeni çıkan hafıza sorunu nedeniyle altının yerini unuttuğu için kaybettiğini iddia etse de hafıza ilacını yeni içtiğini bilen Donald, bilerek kaybettiği sonucuna varır. 

  Kathleen Rockwell, nam-ı diğer Klondike Kate(1873-1957)
Karakterin kökenine hiç değinilmemiştir. Fakat O'Gilt soyadı İrlanda kökenli olabileceğine işaret eder. Amerika'ya Varyemez'le aynı zamanlarda mı göç etti, yoksa orada mı dünyaya geldi bilmiyoruz. İrlandalıların Amerika'ya göç dalgası 1820'lerde başlamış, korkunç bir kıtlık ve ardından gelen kolera salgınıyla 1845'lerde büyük ölçüde artmış ve 1860'lara dek devam etmiştir. Bu yüzden, Varyemez'le aynı yaşlarda (Varyemez 1867 doğumlu) olduğu düşünülürse Amerika'da doğduğu (muhtemelen İrlandalı nüfusunun yoğun olduğu doğu kıyısında) iddiası yanlış olmayacaktır. Goldie, Dawson'a 1896 civarında, Klondike Altına Hücumu'na katılan yaklaşık 100.000 kişilik ilk madenci dalgasıyla beraber gelmiş olmalı. Önce küçük bir bar olan Blackjack Salon'u, ardından "Kuzeyin Yıldızı" adıyla şarkıcılık yaptığı büyük Blackjack Balo Salonu'nu işletti! 1899'da, "Dawson'a Son Kızak" adlı öyküde, Varyemez artık zengin olup Yukon'dan ayrıldığı zamanda, Dawson'da bir otel işletirken görürüz. Ve tabii, Barks öyküsüyle bir daha bölgeden hiç ayrılmadığını biliyoruz. En son, İtalyan Disney sanatçısı Romana Scarpa'nın yazıp çizdiği, 2016'da yayınlanan "Madencinin Torunu" adlı öyküde görünmüştür. Varyemez'e, artık yaşlandığı için huzurevine yerleşeceğini söyler ve torunu Dickie Duck'ı onun gözetimine bırakır.


Bartholomew William Barclay "Bat" Masterson:
26 kasım 1853'te, Kanada, Quebec'te Thomas M. Masterson ve Catherine U. McGurk Masterson çiftinin yedi çocuğundan ikincisi olarak dünyaya geldi. Ailesi önce New york, Illinois'e, daha sonra da Bat'in büyük ününü kazanacağı Kansas'a yerleşti.

1872'de kardeşi Ed'le bufalo avcılığı yapmak için aile çiftliklerinden ayrıldılar. Raymond Ritter adlı bir taşeron tarafından demiryolu inşaatında çalışmak için işe alındılar. Fakat Ritter, kardeşlere hakettikleri maaşı ödemeden ortalıktan kayboldu. Bir yıl sonra Bat,  Ritter'ı bir tren istasyonunda kıstırıp hakları olan 300 doları silah zoruyla almayı başardı.

1874'te, Teksas sınırında bulunan Adobe Walls adlı küçük bir kasabada bufalo avcılığı kariyerine başladı. Bir süre sonra, şef Quanah Parker liderliğindeki 700 kızılderili savaşçı, varlıkları için tehdit olarak gördükleri (Bat'in de aralarında olduğu) 28 bufalo avcısına saldırdı. Çatışma 5 gün sürdü, 70 kadar kızılderili hayatını kaybederken avcılardan ise 4 kişi hayatını kaybetti. Bat, ordunun çekilen kızılderilileri takip etmekle görevendirdiği albay Nelson'ın birliğine izci olarak katıldı. Bu görevinden birkaç ay sonra ayrıldı.

1876'da, Teksas'daki başka bir sınır kasabasındaki bir barda, çıkan tartışma sonucu Melvin King adındaki bir askeri vurarak öldürdü. Kendi de yaralanarak kurtulmuştu. Tartışma, belki de tahmin edileceği üzere, Mollie Brennan adında bir salon kızı yüzünden çıkmıştı. Kargaşa sırasında, Brennan da King'in kurşunlarından birine kazara hedef olup hayatını kaybetti. Bat'in aldığı yaralardan ayağının sakat kaldığı ve baston kullanmaya başladığı söylenir. 1958'de yayınlanmaya başlayan Bat Masterson adlı dizide, Gene Barry'nin canlandırdığı Bat karakteri de baston kullanır--daha çok silah olarak. Böylece hafızalarda Bat'le baston bütünleşmiştir. Bat adının da baston'un (ing. baton) kısaltması olduğu düşünülür. Ancak gerçekte, ne Bat'in topalladığına, ne de baston kullandığına dair tek kanıt yoktur. Muhtemelen, beğenmediği vaftiz adı Bartholomew'in kısaltmasıydı.

1877'de Dodge City'e geldi. O sırada orada şerif yardımcılığı yapan, bufalo avcılığı günlerinden tanıdığı Wyatt Earp'ün teklifiyle o da şerif yardımcısı oldu. Bir yıl sonra, şerif Charles Bassett eyalet yasası gereği üç kez üst üste aday olamayacağı için Bat adaylığını koydu ve Kansas, Ford County bölge şerifi seçildi. Eski patronu Bassett'i şerif yardımcısı olarak atadı. Wyatt Earp, Bill Tilghman ve kardeşi Jim özel yardımcılarıydı. Diğer kardeşi Ed'i de Dodge şehir mareşalliğine getirdi. Böylece kardeşler, birlikte şehir ve kasaba polis güçlerini kontrol ettiler.

1878'de Ed, taşınması yasak olduğu için Jack Wagner adlı sarhoş bir kovboyun silahına el koydu, arkasını dönüp giderken Wagner ikinci silahını çıkarıp Ed'i vurdu. O sırada yakınlarda olan Bat, Ed tökezleyerek oradan uzaklaşırken sokağın karşısından Wagner'e ve onun patronu Alf Walker'a ateş açtı. Wagner öldü ama Walker kaçarak yaralı kurtuldu. Ed ise vurulmasından yarım saat sonra hayatını kaybetti.

1879'da tekrar aday olduğu Ford County şerifliğini kaybetti. 1881'de Tombstone, Arizona'da Wyatt Earp'ün işlettiği "Oriental Salon"da bir süre krupiyelik ve gözcülük yaptı. 1882-83 arası Trinidad, Colorado'da mareşallik görevini yürüttü.1883'te, Salon Savaşları sırasında dostu Luke Short'u savunan Dodge City Barış Komisyonu'nun bir üyesi olarak geri döndü. 1885'te  Dodge'u kalıcı olarak terk etti. Kanun kariyerinin kısmen sona ermesiyle kumarbazlık, özel koruma, kumarhane ve salon işletmeciliği, ödüllü dövüş organizasyonu gibi işlere yöneldi. 

1888'de yönettiği ve daha sonra satın aldığı bir tiyatroda Emma Moulton adlı şarkıcı kızla tanıştı ve 1891'de evlendiler. 1900'lerin başında New York'a taşındılar ve gazeteci arkadaşı Alfred Henry Lewis'in New York Morning Telegraph'ın sahibi kardeşi William Lewis'i ikna etmesiyle gazetede köşe yazarı olarak çalışmaya başladı. Yazıları genel olarak sporla ilgiliydi. Patronu William Lewis, Masterson'ı ortak ilgi alanlarının çok olduğunu düşündüğü Başkan Theodore Roosevelt ile tanıştırdı ve ikisi sıkça yazışan iyi dostlar oldular. 1905'te Roosevelt, Bat'i New York Güney Bölgesi ABD Mareşal yardımcısı olarak atadı. 1909'da ABD başkanı William Howard Taft seçilince bu görevi sona erdi. Masterson, hayatının geri kalan 12 yılında, o dönemin önemli boks olaylarını haber yaptı. 25 Ekim 1921'de, 67 yaşındayken, Morning Telegraph için son köşe yazısını bitirdikten sonra masasında ağır bir kalp krizi geçirerek hayata veda etti.


Butch Cassidy ve Sundance Kid: Butch, 13 Nisan 1866'da İngiliz göçmeni Maximillian Parker ve Ann Campbell Gillies'in 13 çocuğunun ilki olarak Robert LeRoy Parker adıyla Utah, Beaver'da  dünyaya geldi. 

Aile, 1879'da Circleville'deki bir çiftliğe taşındı. Bir toprak anlaşmazlığında Mormon mahkemesi tarafından (bölgede bütün anlaşmazlıklara kilise bakıyordu) haksız bulundular. Baba Maximillian pek dindar biri sayılmazdı. Kiliseye katkı sağlamadıkları için, aile bu kararın yanlı olduğunda hemfikirdi. Belki de genç Parker'ın otoriteye olan kininin ilk tohumları burada atılmıştı. Parkerların hayatı artık iyice zorlaşmıştı. Arazileri küçülmüş ve bulabildikleri her işte çalışır olmuşlardı. Butch'dan da katkı bekleniyordu. Böylece yakınlarındaki Marshall çiftliğinde bir iş buldu. Orada kanun kaçağı Mike Cassidy ile tanışacaktı. Mike, Butch'ı kanatları altına aldı. Onu usta bir binici ve mükemmel bir nişancı olarak yetiştirdi. Ayrıca kanun kaçaklarının yaşam biçimini öğretmişti.

Butch, 1884'e kadar çiftliklerde çalışmaya devam etti. Ama artık bu hayat tarzından bıkmıştı. Ve Colorado'da bir maden kasabası olan Telluride'a doğru yola çıktı. Telluride'da onun için yepyeni bir dünyanın kapıları açılmıştı. Basit bir çiftçi çocuğu bar kızları, hızlı yaşam biçimi ve kumar tutkunu madenciler sayesinde kısa zamanda kabak çiçeği gibi açıldı. Önce dağlık bölgede maden cevheri taşımak gibi düzgün bir iş buldu, fakat bu sıradan işler ilgisini hiç çekmiyordu. İyi bir binici olduğu için Telluride çevresinde at yarışlarına katılmaya başladı. Bu yarışlar batıya gelen  öncüler arasında en büyük eğlenceydi. At yarışlarına devam ederken geleceğin "Vahşi Çete" (Wild Bunch) üyeleri olan Matt Warner ve Tom McCarthy ile tanıştı. Birlikte Telluride'ın bankasını soymak için bir plan hazırladılar. Yarışlar iyi kazandırsa da yüksek bahisli oyunlara yetecek parayı sağlamıyordu. 24 haziran 1889'da, Telluride'daki San Miguel Valley bankasını soydular. 28.000 dolarla kaçmayı başardılar. Browns Park adlı bölgede bulunan Matt Warner'ın kulübesine sığındılar. Artık bir kanun kaçağıydı ve geri dönmek söz konusu değildi. Utah'taki "Browns Mağarası", 1860'lı yılların başlarından itibaren kanun kaçaklarına sığınak görevi görüyordu. Utah, Wyoming ve Colorado arasında mükemmel bir yerde bulunuyordu. Bölgeye gelen bir kanun adamını kilometrelerce öteden görmeleri mümkündü. Utah'tan geliyorlarsa Colorado sınırını, Colorado'dan geliyorlarsa Wyoming sınırını geçiyorlardı. Bir kanun adamı olur da Browns Mağarası'na ulaşırsa bedelini canıyla ödüyordu. Telluride soygunundan sonra, genç Parker adını değiştirmeye karar verdi. Muhtemelen ailesinin adını lekelemek istememişti. Ve ustası olarak gördüğü Mike Cassidy'nin soyadını aldı. Butch ise kendi tercihi değildi, bu lakabı bir şaka olarak Matt Warner takmıştı, çünkü ona "bir süre gözden kaybolmam gerektiğinde Rock Springs'te bir kasap dükkanında çalışmıştım" diye anlatmıştı. Butch, soygundan sonra bir süre normal yaşamaya karar verdi ve Wyoming ve Utah otlakları yakınlarında küçük bir çiftlik kiraladı. Atlardan iyi anlıyordu ve bir sürü yetiştirmeye başladı. Ancak civardaki büyük sürü sahipleri tarafından bu hoş karşılanmadı. Çünkü küçük sürü sahiplerinin sürülerini kendilerinden çaldıkları hayvanlarla büyüttüklerini düşünüyorlardı. Cassidy'i hırsız olarak hedef seçmişlerdi. Bu konuda belki haklılardı, çünkü Butch'ın çiftliği ünlü haydut sığınağı "Duvardaki Delik"in hemen dibinde bulunuyordu. Planları şuydu, ona bir kovboy gönderdiler, yanında bir ya da iki at vardı. Ve bu atları Butch'a sattı. Satışa dair bir makbuz almayı akıl edememişti. Böylece kendini Laramie'deki Wyoming Eyalet Hapishanesinde 2 yıla mahkum edilmişken buldu. İyi halden 18 ay sonra salındı. Hapiste geçirdiği süre onu öfkeli ve hırslı biri yapmıştı. Ve suç dünyasında kendine iyi bir isim yapmaya karar verdi. Öncelikle onu hapishaneye gönderenler tarafından yönetilen paraları çalmayı amaçlıyordu. Büyük çiftçiler, bankalar ve demiryolu şirketleri ilk sırayı alan hedefleriydi.

Böylece Cassidy, suça bulaşmış bazı arkadaşlarıyla bir çete kurdu. Kendilerine kötü şöhretli Doolin-Dalton Çetesi'nden (Vahşi Çete olarak da biliniyorlardı) ödünç alınan Vahşi Çete adını verdiler. Çetenin ilk üyeleri şu isimlerdi; William Ellsworth "Elzy" Lay, Harvey "Kid Curry" Logan, Ben "The Tall Texan" Kilpatrick, Harry Tracy, Will "News" Carver, Laura Bullion, ve George "Flat Nose" Curry. Zamanla sayıları 18'e kadar çıkacaktı. 

Çetenin ilk büyük icraati, 13 Ağustos 1896'da Idaho'daki Montpelier bankasını soymaktı. 7.000 bin dolarla kaçmayı başardılar. Ve kısa süre sonra "Sundance Kid" olarak bilinen Harry Alonzo Longabaugh'u çeteye dahil ettiler. Longabaugh aslında Pensilvanya'da oldukça saygın ve başarılı bir aileden geliyordu. 1867'de, Josiah ve Annie Longabaugh çiftinin beş çocuğunun en küçüğü olarak dünyaya geldi. 15 yaşında, kuzeninin Colorado, Cortez yakınlarındaki bir çiftliğe yerleşmesine yardım etmek için trenle batıya gitti. Oradayken, komşu çiftlikte kovboyluk işi buldu ve iyi bir binici oldu. Ve belki Butch'dan da usta bir nişancı. 1886'da Cortez'den ayrıldı. Montana'da bir çiftlikte çalışmaya başladı, ancak zorlu kışın ardından çiftlik sahipleri bütün işçileri çıkarmak zorunda kaldı. 1887'de, Wyoming'de seyahat ederken bir kovboydan silah ve at çaldı. Yakalandı ve Wyoming, Sundance'teki Crook eyalet hapishanesinde 18 ay yattı. Arkadaşları da ona bu kasabanın adını vermişti. Sonrasında hep bu isimle anıldı. 1889'da bırakıldıktan sonra kendisine dürüst bir hayat kurmaya çalıştı. Wyoming'de, Bar U adlı büyük bir sığır yetiştirme çiftliğinde çalışırken yakınlardaki Powder Springs sığınağına sık sık giden bazı kanun kaçaklarıyla dostluklar geliştirdi. Böylelikle, 1890'ların başlarında suç hayatına geri dönmüş oldu. 1892'de, Montana'da, arkadaşları Harry Bass ve Bill Madden ile 23 nolu Great Northern trenini soymaya çalıştılar. Ancak değerli bir şey bulamayınca kaçtılar. 28 Haziran 1897'de, Harvey Logan ve Walt Punteney ile Güney Dakota, Belle Fourche'daki Butte County bankasını soydular. Üçü de daha sonra Montana'da yakalanıp Deadwood'daki Lawrence İlçe Hapishanesine atıldı. 31 Ekim 1897'de kaçmayı başardılar. 

Montpelier soygununun ardından Vahşi Çete daha çok tren soygunlarıyla anıldı. Hatta onlara artık "Tren Hırsızları Sendikası" deniyordu. Cassidy'nin planı, kaçış güzergahını ve soygun sonrası atların yerleşimini de içeriyordu. Belli mesafelerde dinlenmiş atlar bekletiyordu. Sonraları Cassidy'nin yaptığı bu katkılar diğer kanun kaçakları tarafından da benimsenecekti. Çaldıkları paralarla güvenli bir sığınağa gidiyorlardı. Duvardaki Delik (Hole in the Wall) denen yere. Çetenin diğer bir adı da Duvardaki Delik Çetesi'ydi. Yeri Wyoming'in merkezindeydi. Utah'ta bulunan Browns Mağarası gibi burası da konumu itibariyle haydutları kendine çekiyordu. Oldukça ıssız ve kolay savunulabilecek bir yerdi. Duvardaki Delik ve Browns Mağarası dışında kanun kaçaklarının en gözde sığınaklarından biri de Utah'ta bulunan Haydut Tüneği'ydi (Robbers Roost). Vahşi Çete bu sığınağı düzenli olarak kullanırdı, çünkü Cassidy burasının geri çekilme taktiği için mükemmel olduğunu düşünürdü. Herhangi bir komut almalarına gerek kalmadan doğruca oraya yönelirlerdi. Kanun adamları için oraya yaklaşmak ne kadar tehlikeli olsa da kanun kaçaklarına zaafı olan kadınlar için böyle bir sorun yoktu. Özellikle de çok güzel ve egzotik bir kadın olan Etta (Ethel) Place için. Vahşi Batının en gizemli kadınlarından biri ve Sundance Kid'in sevgilisiydi. Uzun boylu, narin yapılıydı, zarif bir yüzü vardı ve iyi huyluydu. Kıvırcık saçlı ve mavi gözlüydü. Günümüz şartlarında bile baş döndürücü bir kadındı. İyi at biner, silah kullanırdı. Nereden geldiğini, öncesinde ne tür bir hayat sürdüğünü kimse bilmiyordu. Bazı tarihçiler Teksas'tan bir hayat kadını ya da öğretmen olduğu görüşündedir. Arada sırada kadınlar ziyaret etse de kampta hayat bazen iyice sıkıcı olabiliyordu. Sıkıntıyı genelde yeni bir soygunla atlatıyorlardı.

Cassidy'nin planladığı Utah, Castle Gate madeni soygunu 21 nisan 1897'de gerçekleşti. Maaşları taşıyan trenin kasabaya girmesini beklediler. Birden ortaya çıkan bu iki yabancı kovboyun (Butch Cassidy ve Elzy Lay--sanılanın aksine Butch'ın en iyi dostu Lay'di, Sundance değil) madencilerin dikkatini çekmesi gerekirdi, ama kimse sorgulamadı. Tren durunca görevliler paraları çıkarmaya başladı, mutemet asıl kasayla kulübeye yöneldi... ve onu kaptılar, atlarına atlayıp oradan hızla uzaklaştılar. İş çevrelerine yönelik yapılan bu gibi soygunlar Cassidy'i yavaş yavaş bir halk kahramanına dönüştürüyordu. Batının Robin Hood'u olduğu inancı doğmuştu. Evet, Butch zenginlerden çalıyordu. Ama ganimeti çetesiyle bölüşüyordu, yoksullarla değil.

Vahşi Çete'nin en çarpıcı işi Wilcox soygunuydu. 2 haziran 1899'da Birleşik Pasifik Şirketi'nin trenini durdurup soymuşlardı. Bütün dikkatleri ekspres vagonundaydı. Vagonun kapısını çaldılar. İçeride Ernest Woodcock adında bir görevli vardı. Kapıyı açmayı reddetti. Hatta onlara "gelin de alın" dedi. Bunun üzerine Butch vagonun altına bir dinamit lokumu yerleştirip havaya uçurdu. Woodcock'u sersemlemiş halde buldular. Sonra vagonun içine atladılar. Ve problem çıkardığı için Harvey Logan silahını çekip Woodcock'ın alnına dayadı. Butch araya girip onu durdurdu. Logan, onun gibi işe yaramaz bir adamın yaşamayı hak etmediğini söylese de tetiğe çekmedi. (Cassidy saldırgan biri değildi, hatta silahını hiç kullanmamakla övünürdü. Ama iş o noktaya geldiğinde Harvey Logan devreye girerdi. Vahşi Çete'nin en tehlikeli üyesi oydu. Harvey ve kardeşleri 1880'lerde Batı Missouri'den gelmiş ve hızla birer kanun kaçağına dönüşmüşlerdi. Harvey'in en küçük bir kışkırtmayla adam öldürebildiği söylenirdi. Resmi olarak 9 kanun adamını ve 2 sivili öldürdüğü biliniyor). Daha sonra kasayı açmaya karar verdiler ve dinamitle havaya uçurdular. Ama o kadar çok kullanmışlardı ki, patlama sonucu paralar da tutuştu. Paraların yaklaşık 30.000 dolarını toplayıp apar topar uzaklaştılar.

1900'e gelindiğinde, Birleşik Pasifik Şirketi Cassidy ve çetesinin soygunlarından bunalmıştı. Trenlerini korumak için meşhur Pinkerton Ulusal Dedektiflik Bürosu ile çalışmaya karar verdiler. Pasifik Atlı Birliği olarak adlandırılan özel bir güç organize ettiler ve ek olarak da özel bir tren ve çok daha güçlü bir lokomotif geliştirdiler. İçinde atları taşıyan bir de vagon vardı. Bu korumaların hepsi usta birer binici ve nişancıydı. Atlarını iz sürmek için eğitmişlerdi. Ve Butch tekrar saldıracak olursa anında harekete geçmeye hazırlardı. Kurulan özel ekip çeteyi çok zorluyordu. Butch sıkıştığını hissediyordu. Belki Hükümet ve Pasifik  Şirketi ile  yapılacak bir anlaşma yasal hayata dönmesine yardımcı olabilirdi. Güçlü bir avukat olan Douglas Preston aracılığı ile bu sorunları çözmek üzere bir toplantı yapmayı kararlaştırdılar.(Gençlik yıllarında, Butch Cassidy bir bar kavgasında Douglas Preston'ın hayatını kurtarmıştı. Preston daha sonra Wyoming'in ünlü avukatlarından biri oldu. Eyalet meclis üyeliğine doğru ilerliyordu. Sonra da Wyoming Eyaleti'nin adalet bakanı olacaktı. Preston, hayatını kurtardığı için Cassidy'ye borçlu hissetti ve sık sık ona yasal sorunlarda yardım etti.) Butch belirlenen randevuya biraz erken geldi, ve beklemeye başladı. Randevu saatinin üzerinden bir saat geçmişti. Butch bir süre daha bekledi. Sonra ihanete uğradığına düşünüp gitti. Aslında Preston ya da şirket tarafından bir ihanet söz konusu değildi. Trenleri rötar yapmıştı. Butch şimdi öfke doluydu ve intikam arzusuyla kanunsuz hayata geri döndü. Ancak olacakları görebilecek kadar da akıllıydı. Vahşi Batı hızla ölüyordu ve hemen doğru dürüst bir plan yapmazsa yakında o da ölebilirdi. Telgraf hatları kurulmaya başlanmıştı. Çok yakın bir zamanda telefon ve elektrik gitmeyen yer kalmayacaktı. Kanun güçleri gittikçe gelişiyordu ve daha etkiliydi. Kısa zamanda batıda yollar yapılacak, arabalar ve kanun güçleri her yerde olacaktı. Bu süreç içinde Cassidy Güney Amerika'yı düşünmeye başlamıştı. Orada ne onun, ne de Vahşi Çete'nin adını duymuş olamazlardı. Arjantin otlakları engindi ve hayvancılık sektörü yeni gelişiyordu. Butch, nasıl zengin olunacağına dair bir iki hikaye de dinlemişti. Böylece birkaç iyi planlanmış soygun daha gerçekleştirecek, para sağlayacaktı.  29 ağustos 1900'de Wyoming, Tipton yakınlarındaki 3 nolu Birleşik Pasifik trenini (Kaderin cilvesi, Woodcock yine ekspres vagonu görevlisiydi. Ama bu sefer kapıyı açtı) ve 19 Eylül 1900'de Nevada, Winnemucca'daki First National Bankasını soydular. Artık Cassidy'nin Güney Amerika macerası için parası vardı. Sundance ve Etta da onunla gitmeyi kabul etmişti. Ancak,  basit bir fotoğrafçı bu planı hızlandırmıştı. 

Vurdukları voliyle Teksas, Fort Worth'da epey gösterişli bir hayat sürmeye başlamışlardı. Her geceyi kumar masalarında geçiriyor, parayı su gibi harcıyorlardı. Sonra bir gün, hep birlikte bir fotoğraf çektirmek istediler. En güzel takım elbiselerini giyerek poz verdiler. Fotoğrafçı sonuçtan öyle memnun kalmıştı ki bu fotoğrafı stüdyosunun vitrinine koymakta bir an tereddüt etmedi. Oradan geçen bir kanun adamının dikkatini vitrinde duran fotoğraf anında çekti. ve bakar bakmaz birini tanıdı. Derhal Pinkertonlara haber verdi. Pinkertonlar bu fotoğraftan bir sürü aranıyor ilanı basıp bütün batıya dağıttı. Ve bu çetenin düşüşünü başlatmış oldu. Artık bu adamları daha önce olduğundan çok daha etkili izleyebileceklerdi. Bu gelişmeden sonra Güney Amerika'ya gitmeleri artık zorunluluktu. Ama öncesinde son bir kaçamak için New York'a gittiler. 1901 şubatını New York'un tadını çıkararak geçirdiler. Ve elbette kendilerini yüksek tabakaya mensup kişiler olarak tanıttılar. Sonra orada da birkaç fotoğraf çektirdiler. En azından Sundance ve Etta'nın, ünlü De Young Stüdyosu'nda bir fotoğraf çektirdiğini biliyoruz. 20 şubat 1901'de İngiliz gemisi Herminius'la Arjantin'e gittiler. Chubut Eyaleti'ndeki Cholila'ya taşındılar ve hayvan yetiştirmeye başladılar. İleriki yıllarda Sundance ve Etta New York'a birkaç kez geri dönmüştü.Pinkertonların sonradan elde ettiği kayıtlarından sağlık sorunları için geldikleri ortaya çıkmıştı.1904'teki ziyaretlerinde dedektiflerin takibindelerdi ama yakalanmadan Arjantine dönmeyi başardılar. Pinkertonlar bir süredir yerlerini biliyordu,  Dedektif Frank Dimaio'yu Buneos Aires'e gönderdiler ama bölgenin sert kışı Cholila'ya ulaşmasını engellemişti. Buenos Aires'ten ayrılmadan önce yerel polise
tercüme edilmiş aranıyor ilanları dağıttı. Belki bu yüzden ya da paraları azaldığından soygun işine tekrar döndüler. 14 Şubat 1905'te, Butch ve Sundance, Cholila'nın güneyinde, Macellan Boğazı yakınlarındaki Río Gallegos'ta bulunan Tarapaca bankasını soydular. Paralarla Patagonya (Arjantin'de bir bölge) bozkırlarının enginliğinde kayboldular. 1 Mayıs'ta kolluk kuvvetlerinin onları bulduğundan korkarak Cholila Çiftliği'ni sattılar. Vali Julio Lezana, haklarında tutuklama emri çıkarttı, ancak Butch'ın iyi bir arkadaşı olan Şerif Edward Humphreys onları önceden uyardı ve Şili'ye kaçtılar. Fakat yıl bitmeden Arjantin'e geri döndüler ve 19 Aralık'ta, Butch, Sundance, Etta ve kimliği belirsiz bir adam, Buenos Aires'in batısında, Villa Mercedes'teki Ulusal Arjantin bankasını soydular. Kanun adamları peşlerinde, tekrar Şili'ye kaçtılar. 30 Haziran 1906'da Etta, kaçak hayatından bıktığına karar verdi, böylece Sundance onu San Francisco'ya geri götürdü. Etta'nın akıbeti bu noktadan sonra belirsiz. Cassidy, Bolivya'nın Santa Vera Cruz bölgesindeki bir madende, takma isim altında dürüst bir iş buldu. Sundance da Amerika'dan dönüşte ona katıldı. İşleri şirketin maaş bordrosunu korumaktı. İkili, 1907'nin sonlarında Bolivya'nın bir sınır kasabası olan Santa Cruz'a gitti ve hâlâ saygın birer çiftçi olma hayali kuruyordu. 

3 Kasım 1908'de, Bolivya'nın Tupiza kenti yakınlarında, gümüş madeni çalışanlarının maaşlarını taşıyan bir kurye iki Amerikalı tarafından soyuldu. Haydutlar daha sonra küçük bir köy olan San Vicente'ye doğru yollandılar. Orada bir otele yerleştiler. Otel sahibi köyün güvenlik güçlerinde görevli sivil bir polisti. Adamların yanındaki katırda gümüş madeni şirketinin damgasının olduğunu farketmişti, gizlice otelden ayrıldı. Telgrafla kampı yakınlarda olan Bolivya Süvari Birliği'ne haber verdi. Askerler ve polisler otelin etrafını sarıp haydutlara teslim ol çağrısı yaptılar. Bunun üzerine haydutlar ateş etmeye başladı. Çatışma geceye kadar sürdü. Sabah saat 02:00 civarında, çatışmadaki bir durgunluk sırasında, otelin içinden bir adamın üç kez çığlık attığı duyuldu, ardından da art arda iki el ateş sesi geldi. Yetkililer sabah olunca içeri girdiler ve burada kollarında ve bacaklarında çok sayıda kurşun yarası olan iki ceset buldular. Longabaugh olduğu varsayılan adamın alnında ve Cassidy olduğu düşünülen adamın şakağında bir kurşun deliği vardı. Yerel polis raporu, cesetlerin konumlarına bakarak, Cassidy'nin muhtemelen ölümcül şekilde yaralanan Longabaugh'u eziyetten kurtarmak için vurduğunu ve ardından son kurşunla da kendini öldürdüğünü tahmin etti. Tupiza polisi, haydutların kuryeyi soyan adamlar olduğunu belirledi, ancak Bolivyalı yetkililer onların gerçek isimlerini bilmiyordu ve kesin olarak teşhis edemediler. San Vicente mezarlığına gömüldüler. Bu yıllarca anlatılan geleneksel bir hikaye oldu. Ama anlatılan bu resmi hikayenin dışında Butch ve Sundance'in Güney Amerika'da ölmediği yolunda söylentiler de varlığını sürdürdü. Amerikalı adli antropolog Clyde Snow ve araştırmacıları 1991'de mezarları bulmaya çalıştılar, ancak Butch ve Sundance'in yaşayan akrabalarıyla eşleşen herhangi bir DNA kalıntısı bulamadılar. 


                             Yargıç Roy Bean                                                         Wyatt Earp
Bağlantı için resme tıklayın
Bağlantı için resme tıklayın
                                   



1 yorum:

Bilibili Yavrucak, Zıbartan Teması © 2017 - 2021 Bilibililer