0

Varyemez Amca'nın Hayatı ve Serüvenleri - Bölüm 8.5 - Yukon'un Kalpleri

 


Don Rosa Anlatıyor;

"Genelde hikayelerimin çoğundan pek hoşnut kalmasam da, "Yukon'un Kalpleri" oldukça gurur duyduklarımdan biridir. On iki bölümlük "Varyemez Amca'nın Hayatı ve Serüvenleri" ana dizisini bitirdikten sonra ilk kez geriye dönmüş ve araya bir başka bölüm eklemiştim. Bu ilk ekleme için tercihim, Varyemez'in erken yaşamında en sevdiğim dönem  - deneyim ve becerilerinin zirvesinde olduğu, ama onca yıl dünyayı dolaştıktan sonra hâlâ zengin olmanın eşiğinde dolaştığı Klondike günleriydi. Dolayısıyla, çıkan sonuçtan memnun olmam (en azından kendi adıma) şaşırtıcı değil. Sanırım, Varyemez ve Işıldayan Goldie'yi gerçek tarihi şahsiyetler, yerler ve olaylarla bir araya getiren mantıklı bir olay örgüsü kurgulamayı başardım. Üstelik tamamı, tarihçilerin sıkça "dünyanın son büyük macerası" olarak adlandırdığı Yukon Altına Hücumu atmosferinde geçiyor.


Çeviri: Lenard - Kontrol: SToktan - Balonlama: Mandos

Bu hikâyenin gizli bir motivasyonu vardı - Gladstone Yayıncılık tarafından, Kanada'nın Yukon Altına Hücumu'nun yüzüncü yıl dönümü kutlaması kapsamında sipariş edilmişti. Yukon'un Kalpleri 1995'te yayımlandığında, Kuzeybatı Atlı Polisi’nin (şimdiki adıyla Kanada Kraliyet Atlı Polisi) Yukon topraklarında bir karakol kurmasının üzerinden 100 yıl geçtiğine dikkat çekmeyi amaçlıyordu. O yüzden ilk sorunum... bu sınır kolluk kuvvetini, kanunlara saygılı Varyemez McVak'la nasıl ilişkilendireceğimdi? Yine, Carl Barks'ın 1953 tarihli "Klondike'a Dönüş" hikâyesinin uzun zamandır kayıp olan bölümüne geri döndüm. İlk baskıdan çıkarılan ve sadece sonraki edisyonlarda yer alan o dört sayfa, genç Varyemez'in teknik açıdan yasayı nasıl çiğnediğini açıklıyordu. Işıldayan Goldie'yi ıssız bir bölgeye kaçırmış ve bir ay boyunca altın arazisinde zorla çalıştırmıştı - ironik olarak, bunu Blackjack Balo Salonu'nda onlardan çaldığı altınları dürüst madencilerin ne zorluklara katlanarak çıkardığını öğrenmesi için yapar! Ancak Barks'ın kendisinin de belirttiği gibi, "kaçırılmaya pek benzemiyordu, ama öyleydi": Goldie'nin suçunu cezalandırırken, Varyemez de bir suç işlemiş oldu. Bu kaçırılma olayı, Atlı Polisleri Varyemez'in peşine salması için Goldie'ye harika bir gerekçe sunuyordu.

Varyemez'in Hayatı serisine eklediğim bu bölümün, daha sonra ekleyeceğim diğer bölümlerle aynı çerçeve anlatıya sahip olmadığını fark edeceksiniz - Varyemez'in yeğenlerine bir geriye dönüş hikâyesi olarak anlatması yerine, doğrudan ben anlatıyorum. O fikir aklıma sonradan geldi.

Dikkatinizi çekeceğini umduğum bir diğer husus da, Varyemez ve Goldie'yi tamamen merkezine alan, ama yine de ikisinin doğrudan hiçbir etkileşimde bulunmadığı bir hikâye kurgulamış olmam. Bu fikri, Goldie'yle Varyemez'in yer aldığı ana serinin 8. bölümünde de izledim. Daha tanışmıyorlarken, Dawson'daki bir sokağın karşısından birbirlerine birkaç laf atarlar sadece. "Yukon'un Kalpleri"nin temel olay örgüsü, Goldie'nin Varyemez'e yalvarmadan, mecbur kalarak kendisine geri dönmesini sağlayacak bir sebep bulması, ve Varyemez'in Goldie'yi tekrar görmek için bir bahaneye sarılması etrafında dönüyor, böylece ikisi de yüce gururlarını koruyabilir. Ama gördüğünüz üzere, kader onları birbirinden hep uzaklaştırır. Bu öykünün sonu sizi hayal kırıklığına uğrattıysa, daha hoşunuza gidebilecek alternatif bir son için "Rüya Gibi Bir Ömür"e* (The Dream of a Lifetime) göz atın. *Henüz çevrilmedi.

İkisinin hikâyelerimde karşılaşmaması benim için neden önemliydi? Eh, genç Varyemez ile -hayatının tek aşkı- Işıldayan Goldie'nin kavuşmasını anlatan tek hikâyenin, Barks'ın 1953 tarihli orijinal "Klondike'e Dönüş"ü olması gerektiğini hissettim. Kayıp dört sayfanın varlığı uzun zamandır Ördek hayranları tarafından biliniyordu, ve artık hepimiz, o sayfaların hikâyenin yakın tarihli yeniden basımlarında geri döndüğünü gördük. Bu klasikleşmiş ilişkiye daha fazla şey eklemek istemedim. Ama nihayetinde, Varyemez ile Goldie’yi birlikte anlatabilmenin bir yolu olduğunu fark ettim… yeni ama aslında yeni olmayan bir hikâyeyle. Bunu çizdiğim son hikâye olan “Beyaz Istırap Deresi'nin Tutsağı"nda gördünüz.

Bu macerada üç gerçek kişiyi yardımcı karakter olarak kullandım. Listedeki ilk isim, Kuzey Batı Atlı Polis Şefi  Samuel Benfield Steele. Steele, Kanada tarihinde efsanevi boyutlara ulaşmış bir figürdü; o, inanılmaz başarılara, cesarete, bilgeliğe ve etkileyici bir görünüme sahip, gerçek bir süper-Mountie (Kanada Atlı Polisi) idi. Hikâyemde görünen budalayla hiç alakası yoktu; ama sonuçta bunun bir güldürü olması gerekiyordu, bu yüzden Steele'in efsanevi niteliklerini tiye alarak mizah üretmek kolay oldu. Esasında, onu resmettiğim gibi görünüyordu (şey, siyah burnu dışında), ve onu, aslına uygun amblem ve madalyalar taşıyan doğru saha üniforması içinde gösterdim.

Müfettiş William Scarth, hikâyemde kullandığım ikinci gerçek kişiydi. Onu seçme nedenim, 1898’de bile balmumuyla şekillendirilmiş bıyığı ve tek camlı gözlüğüyle oldukça dikkat çekici biri olarak görülmesiydi. Varyemez'in iptal edilen maden iddiasını kendi üzerine geçirmeye karar verdiği sahnede, onu öyle göstererek bir haksızlık etmiş sayılmam - gerçek şu ki, o dönem bölgeye erişimleri başkalarına nazaran daha kolay ve erken olduğundan, Yukon'un en verimli altın arazilerinin çoğu Atlı Polisler'in elindeydi. Ama Scarth’ın doğruluk yolundan uzun süre sapmasına izin vermedim… hikâyenin sonunda şapkasının kenarının eskisi gibi -her daim dümdüz- olduğuna dikkat edin!

Ve üçüncü olarak, Yukon Altına Hücumu sırasındaki deneyimlerini yazarak dünya çapında üne kavuşan, bir başka “efsanevi” tarihî figür olan Jack London’ı kullandım. Varyemez McVak’ın azmini ve görkemini fark edebilecek biri varsa, o da şüphesiz London'dı!



Dawson’a gelince, şehirle ilgili tasvirlerim gerçekten var olan salonların, otellerin, dükkânların adlarıyla (hatta bir dişçinin) doludur. Zavallı şehir, tamamen ahşaptan yapıldığı için gerçekten de neredeyse ayda bir yanıp küle dönüyordu. Ayrıca, Ocak 1898’de, Kanada hükümeti tarafından kızakları ve ren geyikleriyle Avrupa’dan getirilen bir grup Lapon (Sami halkı), karla kaplı ve açlıktan kırılan Dawson'a karadan acil bir yiyecek sevkiyatını sahiden yapmıştı.

Sadece anlatım becerilerimi kısıtlamaya yarıyorken, neden hikayelerimi daha özgün kılmak için onca zahmete giriyorum, hem de okuyucular bütün bu ayrıntıları benim uydurduğumu düşünürken? Sadece eğlenceli olduğu için! Hiçbir gerçekliği olmayan bir hikâye uydurmak kolaydır. Ama tarihteki gerçek olayları alıp onları (umarım!) ilgi çekici  bir öyküye dönüştürmek bana esaslı bir meydan okuma gibi geliyor. Şahsen, ben böyle yapılmış hikâyeleri okumayı (ya da filmleri izlemeyi) tercih ederim — ve umarım bazı okurlar da benimle aynı fikirdedir.

Son olarak, Goldie’nin final sahnesinde Varyemez’e yolladığı, ancak Varyemez’in gizlice âşık olduğu kadından daha fazla nefret dolu sözler işitmekten korktuğu için asla okumadığı mektupta sizce ne yazıyordu? O andan itibaren hayatı sonsuza dek değişir miydi? Yine de dünyanın en zengin ördeği olur muydu? Ya Carl Barks, Varyemez McVak’ı hiç yaratmasaydı? Ben hâlâ büyükbabamın yüzyıllık inşaat şirketini yönetiyor olur muydum? Hımm…

Bahse değer çılgın detaylar: Çok fazla değil! Bu sefer oldukça ölçülü davrandım: yeni olmayan hemen hemen tüm ayrıntılar sadece birkaç kaynaktan geliyor.

Goldie, Blackjack Salonu, Goldie’nin kaçırılışı ve Beyaz Istırap Deresi, Barks’ın “Klondike'a Dönüş” adlı öyküsünden alınmıştır. Varyemez’in buharla çalışan sondaj düzeneği, Casey Coot’la dostluğu ve Soapy Slick’in nehir gemisinin (sözde) imha edilişi, “Varyemez'in Hayatı" serimin 8. bölümü, “Klondike'ın Kralı”’ndan  alınmadır. Soapy ise ilk olarak Carl Barks'ın 1965 tarihli “Kuzey Yukon" (North of the Yukon) hikâyesinde ortaya çıkmıştı.

Tüm bu birbirinden farklı öğeler, "sessizliğin sizi huzurla dolduracağı" Dawson'da birleşiyor... tabii altın madencileri çok gürültü yapmadığı sürece! Ya da onun gibi bir şey işte."


Ufak Tefek Notlar

Tükürük Hokkası Modası: Bu kaplar, Batı filmlerinin vazgeçilmez aksesuarıydı. Yaklaşık 1880 civarında, yere tükürmenin tüberkülozu yaydığı anlaşılınca ortaya çıktılar. Salonlarda, tren istasyonlarında, trenlerde ve neredeyse tüm kamusal alanlarda bolca bulunurdu. Ancak 1918’de yaklaşık 100 milyon insanın canını alan İspanyol Gribi salgını, hijyen ve sağlık uygulamalarının yeniden değerlendirilmesine yol açtı ve tükürük hokkaları tamamen ortadan kaldırıldı. Hiç de özlenmediler…

1897 Kışı’nın Kıtlığı: Skagway’den Dawson ve Klondike’a giden altın arayıcılarının her biri, yaklaşık bir ton malzeme taşımak zorundaydı. Yükleri, yetkililer tarafından kontrol edilirdi. Ama oraya vardıklarında yiyecekler hızla tükeniyordu; şehir o kadar izoleydi ki erzak tedariki neredeyse imkânsızdı… üstelik nüfus da hızla artıyordu! 1897 kışında, Kanada Atlı Polisi, erzakı olmayan birçok madenciyi bölgeden tahliye etmek zorunda kaldı. Şehirde fiyatlar uçmuştu: tuz altından daha pahalıydı ve bir yumurtanın bugünkü karşılığı 100 avroya denk geliyordu! 1898’de, Klondike’ta kıtlık söylentileri üzerine, Kanada hükümeti 539 ren geyiğini Norveç’ten Alaska’ya getirdi. Lapon çobanlar, geyiklerini Dawson’a kadar sürmeleri için görevlendirildi. Ama 539 geyikten yalnızca 114’ü hayatta kaldı; diğerleri açlıktan öldü. Oysa madenciler çoktan yardım almıştı! 

Klondike’taki Noel Baba: 
Hikâyede yolunu kaybedip Varyemez'e rastlayan “Olaf Erickson” isimli Lapon muhtemelen Don Rosa’nın editörü Byron Erickson’a bir selamıdır. Varyemez’in, zil sesleriyle gelen Laponyalıyı duyar duymaz verdiği tepki, Noel Baba figürünün yeni yeni popülerleştiğini gösterir. Noel Baba, Aralık 1881’de Harper’s Weekly dergisi için çizer Thomas Nast tarafından yaratılmıştı. Bu da genç altın arayıcısının iyi bir okur olduğunu gösteriyor.

Kırmızı Ceketliler Geliyor: 1873’te kurulan Kuzeybatı Atlı Polisi, üç yetkiye sahipti: polislik, askerlik ve yargı. Yani Steele “kanun benim” dediğinde hiç de abartmıyordu! Önce Saskatchewan’da bir katliamı önlemek için 1400 km’lik zorlu bir yürüyüş yaptılar — bu da dayanıklılıklarını kanıtladı. Daha sonra ülkeyi boydan boya geçen Kanada Pasifik Demiryolu’nun inşasına katıldılar ve güzergâh boyunca karakollar kurdular. 1896’da federal hükümet onları feshedip güvenliği eyaletlere devretmek istedi, ama Yukon Altına Hücumu bu kararı değiştirdi. ABD’den gelen binlerce madenci yüzünden Kanada egemenliği tehlikeye girmişti; bunun üzerine Atlı Polis Yukon’a gönderildi. Sonuç olarak: düzen korundu, sınırlar güvence altına alındı, ve “Kırmızı Ceketliler” ulusal bir simgeye dönüştü. Her yıl Kanada Kraliyet Atlı Polisi, Karusel adı verilen dünyaca ünlü bir gösteri düzenler. En iyi 32 binici ve atlarının becerilerini sergilediği bu gösteri, Mayıs ayından itibaren Kanada’nın 50 şehrinde sahnelenir.

Atlı Polis Mickey: 1936’da Carl Barks, Northwest Mounted adlı bir Mickey çizgi filmi senaryosu yazdı. Mickey, Büyük Kuzey’de Tahta Bacak Pete’i (Peg-Leg Pete) kovalıyordu. Barks, 400’den fazla çizim yaptı ama film asla tamamlanmadı.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bilibili Yavrucak, Zıbartan Teması © 2017 - 2026 Bilibililer