5

Varyemez Amca'nın Hayatı ve Serüvenleri Bölüm 6 - Transvaal'in Dehşeti


Bu bölüm için asıl başlığım “Transvaal Engereğinin Avı”ydı. Ancak editörüm Bryan Erickson, diğer başlıklarımın aksine Varyemez’e olumsuz bir atıfta bulunuyor görünmesi sebebiyle reddetti. İyi bir nokta! Ben de başlığımı “Transvaal’in Dehşeti” olarak değiştirdim. Önceki bölümde, genç Varyemez nihayet gökkuşağının sonundaki hazinesinin altın olduğuna karar vermişti ve kariyerine bir altın arayıcısı olarak başladı. Varyemez’in Yukon’daki altına hücum zamanlarına ve sonunda White Agony Creek’de turnayı nasıl gözünden vuracağını göstereceğim parlak günlerine doğrudan atlama isteğim büyüktü. Barks’ın “Klondike’ye Dönüş”ünde anlattığı gibi (Varyemez Amca Four Color 456, 1953). Ancak, üstü örtülü belirsiz yorumlarla, Varyemez’in Yukon’dan önce diğer birçok ünlü altına hücuma katıldığına dair referanslar vardı. Bu yüzden ilk önce bu hikâyelerle sabırla uğraşmak zorunda kaldım. Yine de bunun Varyemez’in nihai başarısının kolay ya da hızlı bir şekilde gerçekleşmediğini göstermeye yardımı oldu. Arkasında yıllarca süren güçlükler vardı. Varyemez, 1886’da Witwatersrand’daki ve 1896’da Batı Avustralya’daki altına hücumlara katıldığından bahsetmişti. Bu yüzden, 1897’de Yukon’a gitmeden önce genç Varyemez için 10 yıldan fazla sürecek altın arayışı deneyimi bulma konusunda hiçbir sıkıntı çekmedim.

Çeviri: Lenard - Kontrol: SToktan - Balonlama: Mandos

Evet, Varyemez ve Flintheart Glomgold’un, Yukon’da ortak olduğunu ya da Glomgold’un Vakvakkent’te yaşadığını ve Bilyonerler Kulübü’nde Varyemez’in yanında oturduğunu gösteren Avrupa Ördek Hikâyeleri olduğunu biliyorum; ama biz Barks hayranları Varyemez’in “kötü ikiz”inin Güney Afrika’da yaşadığını biliyoruz. Ve bu bölümü o bölgede kurgulayacağımı bilerek, Varyemez ve Flintheart’ın karşılaşmalarından önce, her ikisinin de cebinde birbirine sürtecek iki kuruşlarının olmadığı günleri anlatmaya nasıl direnebilirdim? Yine de, benim hikâyemde Varyemez’in Flintheart’in adını asla öğrenemediğine dikkat edin. Çünkü Barks’ın “İkinci en zengin ördek” hikâyesindeki ilk karşılaşmalarına kadar Varyemez Afrikanlı rakibini bilmiyor ve tanımıyordu (Varyemez Amca 15, 1956). Öte yandan, Flintheart’ın Varyemez’i o öyküde tanımadığına dair hiçbir gösterge yoktur. Hatta, Flintheart’ın para kasasında, Varyemez’le karşılaşmalarında takındığı soğuk tavır, Afrika’ya yaptıkları bir yolculuk sırasında, güvertedeki kısa karşılaşmalarından Flintheart’ın onun kim olduğunu daha önceden bildiği varsayımı yapılabilir.




Barks’ın hikâyesi uzun zamandır en çok sevdiğim Varyemez maceralarından biriydi; her ne kadar diğer birçok hikâye kadar mükemmel olmasa da. Fakat Varyemez Amca karakterini seviyorsanız, “kötü ikizi” ile tanışmaktan daha heyecan verici ne olabilir? Hatta Flintheart’ın 1886’dan önceki görüşmelerinden zengin olmak için -Varyemez’e duyduğu nefret ve kızgınlıkla birlikte- ondan ilham aldığını bile ima ediyorum. Flintheart’ı her yönden Varyemez’in eşleşmesi olarak görüyorum: Her ikisi de sıfırdan başlamış ve servetlerini “en kabadayıdan daha sert, en dalavereciden daha kurnaz” olmakla kazanmış. 4. Bölümde, Flintheart ile Varyemez’in diğer zengin rakibi John D. Rockervak arasındaki ayrımı ise onu bütün servetini miras alan biri yaparak göstermeye çalıştım. Ancak Varyemez ve Flintheart arasındaki fark, Flintheart’ın “parasını dürüst kazanmaması”dır. Onurlu olmayan ve belki de düpedüz tehlikeli biridir (Karabela çetesi bile daha iyi huylu kötülerdir).

Don Rosa

Flintheart Glomgold: Carl Barks’ın, Varyemez Amca’nın rakibi olarak oluşturduğu bir karakterdir. Varyemez Amca ile ezeli zenginlik yarışı, Barks'ın 1956 tarihli “En Zengin İkinci Ördek” macerasıyla başlamıştır.

Hırslı ve zengin olma mücadelesi veren bir karakter olarak gösterilmiştir. Varyemez’in ezeli ve ebedi düşmanı olarak tanımlanır. Varyemez Amca iyiliği temsil ederken, bu karakter tam zıttıdır. Belki buna yaratılışında Varyemez’in aksine hiçbir akrabası olmaması etkendir. Varyemez’le girdiği bir mücadeleyi kaybedip bitap düştüğünde bile Varyemez’in yeğenleri tarafından taşınır. Dünyanın en zengin ördeği olmak için Varyemez’le sürekli rekabet halindedir, ancak şimdiye dek bu unvanı hiç ele geçirememiştir.

“Dünyanın en zengin ördeği ödülü”nü elde etmek üzere kirli işlerini Barut ve Karabela Çetesi’ne yaptırmaktadır.



Çizgi karakterin yaratılışında Carl Barks, Güney Afrikalı bir karakter olarak tanımlamıştır. Fakat daha sonraki yıllarda politik ve başka olaylardan dolayı, Vakvakkent’te yaşayan bir İskoç köylüsü olarak çizilmiştir. İskoçyalı olarak çizilmesinin nedeni Varyemez Amca’nın da İskoçyalı olmasıdır. Böylelikle Carl Barks eşit bir rekabet ortamı da yarattığını düşünmüştür.

Bencil, sahtekâr ve inanılmaz açgözlü, hedefi dünyanın en zengin ördeği olmak, ancak onu böyle acımasız bir ördek yapan şey, bunu başarmak için bile olsa, her çizgiyi geçeceği gerçeğidir. Carl Barks’ın karakteri 3. ve son kez kullandığı hikayede Varyemez'i öldürmeye çalışması gibi. 

Çizgi romanlarda Glomgold, bir fular, siyah bir ceket ve bir İskoç bonesi giyer. Glomgold, görünüm ve kişilik olarak Varyemez’e pek çok yönden benzer. Bununla birlikte, dürüst olmayan yöntemlerle para kazanmaya inanmayan Varyemez'den farklı olarak, Flintheart sık sık çöküşüne yol açan ahlaksız kararlar alır. Varyemez’le neredeyse tamamen aynı olan bir para kasasına sahiptir. Varyemez’in kasası Vakvakkent’in merkezinde iken, onunki Güney Afrika’daki bir ormanın ortasında bulunan Limpopo Vadisi’ndedir. Sembolü Varyemez’in dolar işaretine karşı, pound şeklindedir.


5

Muhteşem Yazlar - Bölüm 2 - Küçük Koy


Bu sayıyla birlikte ilk kitabın 4 yıl öncesine (1969’a) ve tanıdık tatil planlarıyla daha küçük bir Faldérault ailesine geri dönüyoruz.

Zidrou, ilk hikâyenin kurgusunu destekleyen ilginç bir hikâye anlatmak için zamanda dört yıl geriye atlıyor ve ilk kitaptan hatırladığımız yolculuğun bazı kısımlarını yeni ve farklı şeylerle bir araya getirerek aynı düzleme oturtuyor.




Alternatif Link:



Çeviri: Lenard - Balonlama: Mandos
Keyifli okumalar dileriz.

Bu hikâye stilinde -patlayıcı olmayan karakterlerle, bir önceki hikâyeye benzer bir şablonu takip edip mümkün olduğunca birbirine bağlayarak- bunu başarmak kolay bir iş değildir. Bunu biraz açarsak belki daha iyi anlaşılır; Ortada başarılması gereken bir görev, ya da insanüstü güçleri olan karakterler yok. Veya birden sudan fırlayıp aile üyelerinden birini yemeye başlayacak bir köpek balığı hakkında endişelenmiyoruz. Bu seride kalıplaşmış hikâye anlatımlarının dışına çıkıyoruz. Yardımsever insanlarla karşılaşan, birbirleriyle iyi geçinen bir ailenin tatiline tanık oluyoruz sadece. Bu bazılarımızın kulağına sıkıcı gibi gelecek olsa da, dizinin çatışmasının kaynağı burası ve zamanda yapılan atlamaların önemi böylece ortaya çıkıyor. Bu kitapla geçmişe dönüp ailenin daha mutlu olduğu zamanları görüyoruz. Ama ilk kitaptan hatırlanacağı üzere Pierre ve Maddie boşanma noktasına gelmişti. Keza Maddie bir bebeğini kaybettiğini söylüyordu. Bunlar mutlu anların bile dokunaklı görünmesine neden oluyor; güzel giden şeylerin iyi bitmediğini bilmek…

Küçük koy, Pierre’in “başarı garantili hit serisi” ‘Four’ adlı çizgi romanının ilk iki sayfasıyla açılıyor. İlk kitapta, Pierre’in stüdyosunda kapağını poster olarak duvarında asılı görmüştük.  Teslimatçı çocuk onu işaret ettiğinde, Pierre cevaplamakta tereddüt etmiyor, Four’un tutmadığını söyleyip yeni çalışmasına devam ediyordu. Bu kitabı okumaya başlamadan önce bu bilgiye sahibiz, ama yine de onun büyük değişimini görmek heyecan verici. Kötü biteceğini biliyoruz, ama sadece ne zaman ya da nasıl olduğunu bilmiyoruz. Sanırım iyi bir yazarın gücü, olayların akıbetini bilsek bile merak uyandırıcı bir hikâye yazabilmesinden geliyor. Bu boşlukları doldurmak bunun oluşmasını sağlıyor.


Bu bölümde “Four”un ne olduğunu görüyoruz. Kötü bir western çizgi romanının kötü bir parodisi gibi. Senaryosunda Goscinny, renklendirmesinde “Red Kit” ve sanatında Morris olmaya çalışıyor. Ancak onların seviyesine asla ulaşamıyor. Doğrusu, Pierre’in bu basmakalıp kötü çalışmasını yaratmakta Zidrou ve Lafebre harika bir iş çıkarmış.

Louis’in “Red Kit”e sevgisi ve Pierre’in bu tarz bir çizgi roman üzerinde çalışıyor olduğu düşünüldüğünde Red Kit’in büyük yaratıcısıyla bir proje bağlantısı olup olmadığı sorusunu akla geliyor.

Bu kitapta Pierre’in kariyer mücadelelerini biraz daha fazla görüyoruz. Kendi serisini yaratmak için başarılı bir serideki asistanlığından vazgeçiyor ve tek başına ilerlemeye çalışıyor. İlk maceradan, mesleğinin aldığı zamanın Maddie’yle aralarında sorunlara yol açtığını biliyorduk. Evet, tatillerine çıkmak için yine geç kaldılar, ancak genel olarak işi, gerçekte Maddie’nın endişeli olduğu kadar yoğun değil.

2. bölümden görsel anlamda bahsetmek gerekirse ortada yine harika bir işçilik var. Mado Pena’nın renkleriyle, Jordi Lafebre’nin sanatı oldukça uyumlu. Ancak şahsi fikrim bu bölümün ilkinden daha güzel göründüğü yönünde. Bu kitabın çoğu sahilde ya da suda geçiyor, mekânlar da daha ihtişamlı. Ve muhteşem güneş ışığı hepsini canlı tutuyor. Gece sahneleri ise mavi ve mor renklerle verilmiş.

Karakterler ise her zaman bir şeyler yapıyor. Lafebre basit bir konuşmada dahi karakterlerini asla genel bir poz olarak kullanmıyor ve açıkçası bu sanatının çok özel bulduğum bir parçası. Her panelde gözler, mimikler ve duruş pozisyonlarıyla karakterlerinin ruh halini çok iyi veriyor. Belli ki her zaman ne düşündüklerini ve bunu panelde nasıl gösterebileceğini düşünüyor. Arka planda çocuklardan birini çizmesi gerekse bile, kucağına bir kedi veriyor ve o karakter artık yaşıyor. Herkesin yapacak bir şeyi var. Her panelde her şey çok iyi düşünülmüş.

Kitaplar sürdükçe ve Zidrou zaten bildiklerimize küçük detaylar ve katmanlar eklemeye devam ettikçe, belki dünya altüst olmayacak, ancak bu karakterleri daha da güzelleştirecek ve birbirinden muhteşem maceralar okumaya devam edeceğiz.

Hikayede geçen şarkılardan bir demet 🙂










   


1

Isaac Asimov - Son Soru (Çizgi Roman + Epub)


Asimovun muhteşem kısa öyküsü "Son Soru" 2012 yılında Koreli bir çizer tarafından (Ryul nickyle tanınıyormuş) çizgi öykü olarak ele alınmış. Daha sonra eser, bir imgur (bizde yasaklı olan resim paylaşım sitesi😤) kullanıcısı olan  CardinalXim tarafından İngilizce olarak yayınlanmış. 


3

Manga Dedikleri...


Manga, Japonların çizgi romanıdır. Çizimler anime’ye oranla daha abartılıdır. Batılı çizgi romanların aksine Japonca okunuş kurallarından dolayı temel olarak sağdan sola doğru okunur. Belirli çizim kalıpları mevcuttur. Bu nedenle mangalar birbirine oldukça benzer. Bu kalıplar basit olarak; gerçekçi anatomik ve çevresel çizimler, uzun boy, iri gözler gibi mangayı diğer çizgi romanlardan farklı kılan ayrıntılardır. Tamamen siyah beyaz olarak yayınlanırlar. Özel günlerde ya da serinin belirli aralıklarında kutlama amaçlı birkaç sayfası renklendirilerek okuyuculara sunulur.



1

Varyemez Amca'nın Hayatı ve Serüvenleri Bölüm 3.5 - Cutty Sark’ın Kovboy Kaptanı


Bu macera, Varyemez Amca’nın Hayatı ve Serüvenleri dizisinin 3. bölümü “Çorak Toprakların Kovboyu” ile 4. bölüm ‘Bakır Tepenin Akıncısı’ arasındaki bir zamanda geçiyor. Genç Varyemez’in Murdo McKenzie’nin sığırcılık şirketinde bir kovboy olarak çalıştığı dönemde. Dizide bölüm 3.5 olarak nitelendirilir.

"Her yıl ya da iki yılda bir Varyemez’in genç dönemlerine dair yeni bir hikâyeyi bu seriye eklemekten büyük keyif aldım. Bunun için, bütün tarihsel kurguların ruhuyla, tarihteki bir başka ilginç olaya Varyemez’in dahil olması gerektiğine karar verdim. Sonra onu bu zamana ve yere koyacak bir yol buldum. Olası mı? Hayır. Eğlenceli mi? Evet! Bu sefer, onun 1883’te Java’nın yakınlarındaki Krakatoa adasında gerçekleşen patlamanın bir parçası olmasını istiyordum. Bunu duymuş olmalısınız… bütün gazetelerde yer alıyordu.



Başlayacak bir hikâye konusu olmadan araştırmaya başladım ve her zaman olduğu gibi aradığım şey tam orada, tarih kitaplarındaydı: Java’daki en büyük spor, hem 1883’de hem de günümüzde yapılan, Madoera Adası’ndaki yıllık boğa yarışı. Ve ben daha önce Varyemez’in Hayatı Bölüm 3’te Varyemez’i dünyanın en büyük sığır çiftliğinde çalışırken göstermiştim! Varyemez’in 1883’te Java’da olması için artık bir sebebim vardı! Bazen bu iş çok kolaydı (ama çok sık değil!).

Sıradaki problem - Varyemez’in Java’ya nasıl ulaşacağıydı? Oraya yelken açması gerekiyordu, öyleyse neden onu dünyanın en ünlü yelkenli gemisi Cutty Sark’a koymuyordum? Cutty Sark şimdi Londra, Greenwich’teki emeklilik limanında müze gemi olarak önemli ölçüde turist çekmektedir... Ama... 1883 yazında Cutty Sark neredeydi? O sırada Java’nın yakınında olabilir miydi? Bu yüzden, Cutty Sark’ın günlükleri üzerinde geniş kapsamlı bir araştırma yaptım, ve 1883 yazında Avustralya’ya yün ticareti için bir gezi yaptığını ve yakın mesafedeki Batavia’ya uğrayabileceğini düşündüm. Hayır, günlükleri onun yaptığını göstermiyor... ama olmadığını da kanıtlamıyor, buna cüret ettim! Doğrusu, Cutty Sark’ı kullanmamaya karar vermiş olsaydım benim için çok daha kolay olurdu! Binlerce feet kare yelken ve on mil uzunluğunda halatlarını her panelde çizmek zorunda kaldım! Aah! Fakat Varyemez McVak bir yelkenli gemide bulunsaydı, bu kesinlikle en muhteşemi Cutty Sark olmalıydı!

Birkaç okuyucu, Varyemez’in o kader gününde Krakatoa’nın bu kadar yakınında olmasını nasıl açıklayabileceğimi sordu. Bunlar, bana Varyemez’in Titanik’te olma ihtimalinin ne olduğunu soran insanlarla aynı, Varyemez’in hayatı bölüm 11’de olduğu gibi. Bu soru bana geldiği kadar size de garip gelmiyor mu? George MacDonald Fraser’ın tarihsel-komedi-macera türlerindeki muhteşem Flashman’ini okumaya çalışmalılar. Harry Flashman karakteri on dokuzuncu yüzyıldaki hayatı boyunca gerçekleşen her büyük tarihi olayda ortaya çıkıyordu. Fraser gibi, ben de bir yazarım. Kahramanım olmasını istediğim her yerde ortaya çıkar. Bu kadar basit!

Ne tür bir film tutkunu olduğumu bilen diğer okuyucular ise, Cutty Sark’ın Kaptanı Moore’umu  John Huston’ın 1956 tarihli Moby Dick filminde Gregory Peck’in canlandırdığı kaptan Ahab’dan kopyaladığımı varsayıyor. Peck’in aklımda olduğunu itiraf ediyorum, çünkü fotoğraflar ve referanslar kaptan Moore karakteri için bu özel filmi akla getiriyordu. Belki de yönetmen Huston ve senaryo yazarı Ray Bradbury (daha sonra bilim kurgu yazarlarının dekanı) Peck’in rolünü Sark’ın metanetli Kaptanı Moore’a dayandırıyordu? Moore’dan sonraki Cutty Sark kaptanının kamera ve fotoğrafçılığa büyük merak duyduğunu da keşfettim. Öyleyse, belki de selefi onun bu işe merak duymasını sağlamıştı?

Bu macerada Sivrizeka’nın büyükbabası Ratchet’a (Barks tarafından yaratıldı, ve daha önce ben de Varyemez’in hayatı dizisinin erken dönem hikayelerinde onu kullandım) ihtiyacım vardı. Orada olduğu takdirde ve 1883 yılının, Gottlieb Daimler’in dünyanın ilk motorlu taşıtını icat etmesinden sadece iki yıl önce olduğunu bilerek, hikâyeme ilk olarak bir Gearloose eklemem gerektiğini düşündüm.

Bunların yanı sıra, 1883’teki iki Java Sultanının isimleri ve benzerlikleri gerçekten doğrudur. Yerel bir üniversitenin arşivlerinden elde ettiğim zamanın seyahat kitaplarında bulunan bilgilere dayanıyor. Okuyucuların her nasılsa tamamen hayali varsaydığı bu araştırmaları neden yapıyorum? Daha önce de söylediğim gibi, sadece eğlencesi nedeniyle... ve bir gün, bir yerde, bir şekilde, Java tarihi konusunda bilgili bir okuyucunun tüm ayrıntıların doğru olduğunu kabul edeceğini ve hepsinin bu okuyucunun eğlenmesi (ve benim) için yapıldığını bilmek de keyifli.

Ve o okuyucu ortaya çıktı! Bu hikaye Endonezya’da yayınlandığında, otantik yaklaşımımdan hoşlanan Java’daki bir ördek fanından bir e-posta aldım. Böylece o eski seyahat defterinden kopyaladığım sultanların isimlerinden birini düzelttik; ve bu değişikliği tüm İngilizce basımlarında yaptık.

Daha sonra bir başka okuyucu da, hikâyede bir hata olduğunu düşünerek bana yazdı ve; bir geminin gelgit dalgasına girmesinin ve tepesinin arkasına güvenle geçmesinin imkansız olacağını söyledi. Pekâlâ, tamam! Bu hikâyede, Carl Barks’ın Sivrizeka’nın büyükbabası Ratchet’ı ilk kez çizdiği “fantastik nehir yarışı”ndan (Varyemez Amca Disneyland’e gidiyor 1,1957) bazı sanatsal özgürlükler ödünç aldım. Hikâyeyi daha eğlenceli ya da heyecanlı hale getirmek için. Ama beni asıl güldüren şey, okuyucunun kasıtlı yapılmış oldukça büyük ihmalden hiç bahsetmemesiydi - gelgit (sismik deniz) dalgaları aslında sudan geçen bir hava dalgası gibi enerji darbeleriydi. Açık denizde saatte yaklaşık 700 mil hızla ilerlerler! Açık denizde gelgit dalgasını karşılayan bir gemi sadece üzerinde “sörf yapamamakla” kalmaz; gemi son hızda giden bir jet uçağı tarafından çarpılmışçasına parçalara ayrılırdı!"


Bu hikâye, dizideki  “Culebra Cut’ın Üçkâğıtçısı” ile birlikte Carl Barks öykülerinden referans almayan iki bölümden biridir.

Rosa’nın açıkladığı gibi, Krakatoa 1883’te patladığında Varyemez’in Java’da olmasını istedi. Gerekçesi ise: “Hem 1883 hem de bugün yapılan, Java’nın en büyük sporu Madoera Adası’ndaki yıllık boğa yarışı. Ve Varyemez, o sırada dünyanın en büyük sığır çiftliğinde çalışıyordu! “Cutty Sark’ın kovboy kaptanı” tamamen Don Rosa’nın bir anlatısı olmasına rağmen, her zaman empoze edilen ilkelere ve ruha sadık kalmıştır. Ama dizinin bu bölümünü temelde diğerlerinden ayıran şey, Varyemez’in evrimindeki gelişmelere odaklanılmamış olması. Sadece şapkalara olan ilgisini keşfettiği an bunlardan biriydi diyebiliriz.


KARAKTERLER


Kaptan E. Moore: Hakkında oldukça az bilgi var.

Cutty Sark’ı 1882’de, Kaptan Bruce’dan devraldı. Söylentilere göre, William Bruce beceriksiz ve sarhoş bir kaptandı. Ücretlerinin yüksek olduğunu düşündüğü Avustralyalı mürettebatı işten çıkarmak için ikinci kaptanla işbirliği yaptı ve onların maaşlarını kendilerine aldılar. Ayrıca ihmalkârdı, gemiye yeterli erzak almadı ve mürettebatın yarısı açlıkla boğuşuyordu.1882 Nisan’ında New York’a vardıklarında, kaptan ve ikinci kaptanın davranışlarıyla ilgili bir soruşturma yapıldı. Bu onların hizmetten alınmalarına neden oldu ve mürettebat terhis edildi. Sonuç olarak, Kaptan E. Moore ve ikinci kaptanı, Kaptan Jock Willis’in (Cutty Sark onun için yapılmıştır) isteğiyle Blackadder’den Cutty Sark’a transfer edildi. Moore, gemiyi içler acısı bir durumda buldu, ama 1883’te Londra’ya geri döndüğünde geminin modeli ve Bristol bir kez daha modaydı. Kaptan Moore, Bengal’e oldukça sıkıcı bir şeker ticareti yolculuğu yaptı ve iki kez de Avustralya’ya gitti. 1883 ve 1884’de; bu süre zarfında, geminin tüm hava koşullarında gerçekten neler yapabileceğini gösterdi. Cutty Sark’ın kanatları kesilmişti ve mürettebat 28’den 22’ye, 21’e, hatta 19’a düştü ama başardı. Manş denizinden Avustralya’ya 79 günde ulaştı. Ve 1883’teki 82 gün süren dönüşünden sonra tüm rakipleri yenerek yılın en hızlı geçişini yaptı. Moore’un emri altında, Cutty Sark çalışma hayatının en başarılı dönemine girdi.

Java Sultanları
Djokja Sultanı 5. Mangkunagara ve
Solo Sultanı 9. Pakubuwana


Bu iki sultan hakkında çok az bilgi bulunabilir. İsimleri ve yüzleri, Don Rosa’nın yerel bir üniversitenin arşivlerine bakarken bulduğu zamanın seyahat kitaplarında var olan gerçek verilere dayanıyor. Hikâyede hiç konuşmuyorlar (sanırım gerek duymuyorlar), bu yüzden bir işaret dili kullanıyorlar ve “resmi tercümanları” tarafından çevriliyor.




Cutty Sark

Aslen bir İngiliz ticaret gemisi olan Cutty Sark tarihi bir yelkenlidir. 

22 Kasım 1869 yılında Scott & Linton tarafından İskoçya’nın Danburton bölgesinde inşasına başlanmıştır. 19. yüzyıldan günümüze kalan türünün tek örneğidir. “Cutty Sark” isminin Robert Burns’ın 1791 tarihli komik bir şiirinden geldiği söylenmektedir. Şiirde güzel bir cadı kısa bir iç gömleği giyerken tasvir edilmektedir. Gemisinin baş kısmında yer alan figür de bu cadıyı temsil eder.




“Fırtınalı bir gecede Tam adında bir çiftçi evine dönmektedir. Mezarlığa yaklaştığında gayda sesleri duyar, yakından bakmak için oraya doğru yöneldiğinde, dans eden çirkin ve yaşlı cadılar görür, hayrete düşer. Tam, yoluna devam etmek üzereyken mezar taşlarının gölgeleri arasından güzel bir genç cadının çıktığını görür. Genç cadı bir “Cutty Sark”, yani kısa gömlek giymiştir. Dansı çılgınlaştıkça, Tam Oshanter Çok güzel, Cutty Sark diye bağırıverir. Birden şimşek çakar ve her yer zifiri karanlığa bürünür. Tam Oshanter korkmuştur, atını kamçılar ve hayatı için kaçmaya başlar. Genç güzel cadı onu takip etmektedir. Sonra birden cadıların akan suyu geçemeyeceğini hatırlar, yakındaki köprüye doğru ilerler. Tam ulaştığında, genç cadı uzanır ve atın kuyruğunu yakalar.”



Dunbarton’da inşa edilen gemi, Kaptan Jock Willis için yapılmıştır. Hercules Linton tarafından tasarlanan geminin mimarı dönemin tanınmış isimlerindendir. Demir ve tahtadan yapılan Cutty Sark 921 ton ağırlığında ve 65 metre uzunluğundadır. 3 direği, 21 yelkeni vardır.

Cutty Sark dönemin en değerli ürünlerinden çay ticareti için kullanılmış ve Çin Londra arasındaki süratiyle efsane haline gelmiştir.(ne kadar hızlı olduğu konusunda bir kıyaslama yaparsak; Cutty Sark’ın okyanus geçme rekoru ancak 1989 yılında kırılabilmiştir). O dönemde yılın ilk çayını Londra’ya ulaştıran gemiye ekstra ödüller verildiğinden, çay taşıyan gemiler arasında sürat çok büyük önem taşımaktaydı ve gemiler arasında yarışlar gerçekleşmekteydi.

Geminin en ünlü yarışı 1872 yılında Thermopylae adlı gemiye karşı olmuştu. İki gemide Şangay’dan 18 Haziran 1872’de ayrıldılar. Ancak Cutty Sark 2 hafta sonra, Sunda Boğazından geçerken dümen arızasıyla karşılaştı ve rakibinden sadece bir hafta sonra 18 Ekim 1872’de Londra’ya ulaştı. Kaptan teknesini karaya yönlendirmek yerine yarışa devam etmiş ve arızalı dümenle sadece bir hafta kaybederek Londra’ya ulaşmıştı. Her şeye rağmen Cutty Sark’a ününü kazandıran aslında bu yarıştır. Çünkü zorluklara rağmen yola devam edebilmiştir.

1890 yılında çay taşıma işinden ekonomik sebeplerden dolayı çıkartılan gemi kargo taşımacılığında kullanılmaya başlandı ve 2000 km mesafeyi 72 saatten az bir sürede kat ederek yine en süratli olduğunu kanıtladı. Bundan sonra Kaptan Richard Woodget yönetiminde yün taşıma işinde kullanıldı ve zaferler kazanmaya devam etti. Anlatılana göre 10 yıl boyunca ezeli rakibi Thermopylae gemisiyle olan tüm yarışlardan galip çıktı.  Bu dönemlerde Avustralya’dan İngiltere’ye 67 günde ulaşarak dönemin en hızlı gemisi olduğunu bir kez daha ispatladı.

Sonunda maalesef her yelkenli kargo gemisinin başına gelen onunda başına geldi ve buharlı gemilerin kullanılmaya başlanmasıyla popülaritesini kaybetti. 1895 yılında sahibi tarafından Portekiz’li firma Ferreira’ya satılarak Ferreira ismini aldı. Ferreira, kargo gemisi olarak çalışmaya devam ederken tam o sırada 1. Dünya Savaşı patlak verdi. Portekiz’in, Almanya’ya savaş ilan etmesiyle batırılma tehlikesi ile karşılaşan gemi büyük hasara uğramış, 18 ay boyunca Güney Afrika limanında sığınmak zorunda kalmış. Mürettebatı yine de İspanyolca’da kısa gömlek anlamına gelen “Pequena Camisola” ismini kullanmaya devam etti. 1916 yılında Cape Town’da bir firmaya satıldı ve adı Maria do Amparo olarak değişti. Fakat Wilfred Dowman adındaki bir gemici bu gemiyi ana vatanına getirmeye söz vermiştir. Ve 1922 yılında gemiyi alarak yenilemiştir. Dowman’ın 1938 yılındaki ölümünün ardından Cutty Sark, Thames Nautical Training College’a transfer edildi ve eğitim gemisi olarak kullanılmaya başlandı.

30 Ocak 1952’de, MV Aqueity ile Cutty Sark Thames Nehri’nde çarpıştı. İki gemi birbirlerinden ayrılmadan sürüklendiler. Sürüklenme esnasında Cutty Sark, HMS Worcester ile çarpıştı ve alamet-i farikası olan cadı heykelinin kolunu kaybetti. Cutty Sark Shadwell Basin’e demirledi ve Green & Silley Weir Ltd. firması tarafından onarıldı. Yine de 1954 yılında Greenwich’de kendisi için özel olarak yapılan yerine çekilerek emekliye ayrıldı ve müze gemi olarak sergilenmeye başladı.

21 Mayıs 2007 sabahı ziyarete kapalı olduğu bir dönemde gemide nedeni belirlenemeyen bir yangın çıktı. Maalesef ahşap bölümün çoğu ve içinde sergilenen eşyaların yarısından fazlası yangınla beraber kül oldu. Yapılan ilk incelemelerden sonra gemiyi eski haline getirmenin yaklaşık 5 ile 10 milyon İngiliz Pound’una mal olacağı tahmin edilse de günümüze kadar yaklaşık 46 milyon İngiliz Pound’u harcanmıştır. 25 Nisan 2012’de kraliçenin yaptığı resmi açılışla tekrardan hizmete giren Cutty Sark,  19 Ekim 2014’te tekrardan yanma tehlikesiyle karşılaşsa da ufak tefek birkaç hasar dışında önemli bir zarar görmedi.


Denizlerin nazlı hanımı 1880’de bir cinayete de tanık olmuştu. Geminin ikinci kaptanı, Sidney Smith, mürettebatın nefret ettiği bir kabadayıydı. 1880’de Smith (büyük bir tahrik altında) verdiği emri yerine getirmeyen denizci John Francis’i öldürdü. Smith hapsedildi ama Kaptan Wallace, Endonezya’daki Anjer’e kaçmasına yardım etti.

Bu, mürettebatı kızdırdı. Çalışmayı reddettiler 5 Eylül’de gemi Java Denizinde üç gün bekletildi. Suçluluk, rüzgârın olmaması, ateşli tartışmalar Wallece’ın kariyerinin artık sona erdiğini anlamasını sağladı ve çözümü kendini denize bırakmakta buldu. Bir kurtarma girişimi olsa da, Wallace’a ait tek iz en son tespit edildiği yerdeki köpekbalıkları çemberiydi.

Polonyalı yazar Joseph Conrad’ın uzun hikâyesi “gizli ortak” çok etkilendiği bu olay üzerine kuruludur.

Krakatoa Yanardağı: Sumatra ve Malezya arasında bulunan Endonezya’ya bağlı bir ada olan Krakatoa adası coğrafi bir kavram olmaktan çok yine bu adada olan ve adanın adı ile anılan yanardağı ile bilinir.




Krakatoa yanardağı, 1883 yılında beklenmedik bir şekilde faaliyete geçerek yüzlerce nükleer bombanın yaratacağı bir güçle patlamış ve hesaplamalara göre 30 metre yüksekliğinde dev tsunamilerin oluşumuna neden olmuştur. Oluşan bu tsunamiler Krakatoa adasını (13 kilometrekare) tamamı ile yutmuştur. Patlama 35.000 kişinin yaşamını yitirmesine neden olmuştur.

Krakatoa Yanardağı’nın patlaması ender ulaşılabilen bilimsel verilerin elde edilmesini de beraberinde getirmiştir. Bu patlama sonrasında, volkanik partiküllerin oluşturduğu dev bulutlar, bu bölgeyi yıllarca karanlıkta bırakmış, ayrıca dünyanın atmosfer ısısında 2 santigrat derecelik düşüşe neden olmuştur.

Mayıs 1884’te adayı inceleyen bilim adamlarının bulabildikleri tek canlı türü, Rakata’nın güney yamaçlarında bir çatlaktaki örümcekti. Hayat yine de tekrar ve hızlıca yayıldı: doğu yamacı tohumları muhtemelen deniz akıntılarıyla veya kuş dışkıları ile taşınmış ağaç ve çalılarla kaplıdır. Adalardaki bitki örtüsü art arda püskürmeler yüzünden kötü şekilde etkilenmiş ve ortalama hala kırılgandır.

Kerapan Sapi: Endonezya’nın Madoera adasındaki geleneksel bir boğa yarışı festivalidir. 13. yüzyılda Kral Katandur’un tanıttığı bu yarış hala her yıl temmuz-ekim ayları arasında yapılır. Yerel boğalar tahta kızaklara bağlanır ve bir araba yarışına benzer şekilde 130 metre boyunca yarışır. Yarışlar genellikle 10 saniye ile bir dakika arası sürer. Sezon boyunca bu yarışlardan birkaç kez gerçekleşir ve Pamekasan’da düzenlenen son yarışı kazanana kupanın verilmesiyle son bulur.


Esasen, tarlayı sürmek için en güçlü boğaları göstermenin bir yolu olarak başlamıştır. O zamandan beri yemek ve eğlence ile dolu bir festival atmosferine bürünmüş, bir gelenek haline gelmiştir.

Yarışa başlamadan önce, Saronen adlı geleneksel Madoera müziği eşliğinde yarış pistinin etrafından bir çift inek geçirilir.

Özel olarak yarış için doğan hayvanlara yumurta ve balın yanı sıra, korunmuş yiyecek ve bitkilerden oluşan özel bir diyet verilir. Boğalar kaslı ve güçlü olacak şekilde büyürler. Dini cemaat üyeleri kazanma şanslarını arttırmak için genellikle maçtan önce boğalara büyü yaparlar.

Yarış, boğaların gücünün kutlanmasıdır, ancak aynı zamanda tütün ve pirinç hasadının sonunu da işaret eder. Tarlalarda çalışan ve ürününü satarak emeğinin karşılığını alan herkes için keyifli bir parti…




Çeviren: Lenard - Kontrol eden: SToktan - Balonlayan: Mandos - Okuyan: Bay Pencroft



Bilibili Yavrucak, Zıbartan Teması © 2017 - 2026 Bilibililer